Faruk Ceylan
İnsanların bedensel sakatlıklarını hemen anlarız. Mesela aksayan biri, gözden kaçmaz çabuk fark ederiz, ancak aksayan bir yüreği fark edebilir miyiz?
Bir engelli gördüğümüzde içimizden geçen ilk duygu nedir? Acırız.
İçimizden “Vah vah” deriz, “zavallı” gözüyle bakarız. Oysa bizden beklenen “Acımak” değil, “Anlamaktır.” Kendini anlamayı başaramayan başkasını nasıl anlar.
İnsan önce kendisini, sonra da karşısındakini anlayabilse zaten mesele çözülmüş olur.
Ne kendimizi anlıyoruz, ne de birbirimizi. Birbirimizi dinlemesini de bilmiyoruz ki…
Çoğunlukla yaşadığımız hayatta olumsuzlukları görüyor ve onlara yoğunlaşıyoruz. Hayat böyle olunca da anlamsızlaşıyor.
Hâlbuki hayatta güzellikler de var. Ancak bu güzellikleri fark edebilmek için görebilmek lazım.
Güzellikleri görebilme yeteneğine sahip değilsek, bir tür görme engelli sayılmaz mıyız?
Güzellikleri duymamakta ısrar ediyorsak, işitme engelli sayılmaz mıyız?
Genel olarak sevmekten korkarız. Sevsek bile bunu saklarız. Böyle öğretilmiş ya…
Anamız, babamız, eşimiz ve çocuklarımız onları ne kadar sevdiğimizi bilmiyorlar, çünkü sevgimizi söylemeyi zaaf sayıyoruz. Pekiyi bu duygular içindeysek sevgi engelli sayılmaz mıyız? Söyleyemediğimiz için de konuşma engelli sayılmaz mıyız?
Cenab-ı Allah’ın insan oğluna bahşettiği güzellikleri, nimetleri fark etmediğimiz için şükretmeyip, tırım tırım mutluluğu aramaya devam etmekle bir anlamda zeka engelli sayılmaz mıyız?
Sevgilerimizle birlikte, küskünlüklerimizi de gizliyor, duygularımızı içimizde yaşıyor ve “Kol kırılır yen içinde kalır” diyoruz. Kol kırılıp yen içinde kalıyor, kemik yanlış kaynıyor, böylece bir uzvumuz daha sakata çıkmıyor mu?
Birbirimizin, yaşam tarzına, inançlarına tahammül etmiyor, dışlamaya çalışıyoruz. Bu defada Saygı engelli olmuyor muyuz?
Ülkemizde 7 milyonu geçik resmi engelli var. Acaba bu sayı 76 milyonluk Türkiye’de yukarıda saydığım engellileri de ilave edersek sizce kaç kişi olur?
1 yorum:
Çok doğru. Tebrik ederim sizi.
Yorum Gönder