2 Ocak 2013 Çarşamba

"Mekanın Cennet olsun Milli Dava adamı"

Kırklareli Günlüğü

KLÜ Orhun Fikir ve Düşünce Kulübüne teşekkürler...



Faruk Ceylan
İstiklal Marşımızın şairi, Kurtuluş Savaşı'nın Akif Hocası, şair, mütefekkir, Mehmet Akif Ersoy, 76 yıl ünce sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Mehmet Akif, 63 yıllık hayatına birçok hizmeti, birçok başarıyı sığdırmasına; gerçek bir vatansever, benzeri az bulunur bir dürüstlük, samimiyet ve fedakarlık timsali olmasına rağmen hiçbir zaman tevazudan ayrılmamış; büyük adam havalarına kapılmamış; hiçbir kimseden ve makamdan beklenti içine girmemiştir. Gösterişten hiç hoşlanmamış; her iyiliğinin, her hizmetinin mükafatını sadece
Allah'tan beklemiştir. Ona güre pozitif anlamda çok tanınmanın, çok bilinmenin bir tek artısı rahmetle anılmaya vesile olmasıdır.
Akif'in dürüstlüğü, tokgözlülüğü, vatanı ve milleti uğruna canını vermek de dahil her türlü fedakarlığı göze alabileceği gerçeği tartışılamaz. Bir palto alacak parası olmadığı için emanet paltoyla gezdiği 1921 yılı kışında İstiklal Marşı'nın güftesi için verilen ve o gün için büyük bir meblağ olan 500 lirayı kabul etmeyip bir hayır kurumuna bağışlaması, pek az insanın yapabileceği bir tokgözlülük ve fedakârlık örneğidir. Akif, halkın dertleriyle yakından ilgilenen, onlara deva bulmaya çalışan gerçek bir münevverdir. Mehmet Akif milletini çok seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sahip, şair tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebi bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şairidir. İstiklal Marşı şairi olması bakımından da "Milli Şair" ismini almıştır. Mehmet Akif Ersoy, Birinci Meclis'te, Burdur milletvekiliydi ve "Gazi meclisi"nin şerefli üyesiydi...
Akif, Atatürk için şu sözleri söyledi: "Mısır'da 11 yıl kaldım. Fakat 11 saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. İnsanlık da Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal'e versin!"
O yıllarda öğrenci olan Macit Bumin Mehmet Akif'in cenazesiyle ilgili yaşadığı hazin anısını Türk Edebiyat dergisinin Mart 1983 tarihli nüshasında paylaşmıştı. Bende siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim. Macit Bumin anlatıyor; "Arkadaşım Mithat Müdüroğlu ile birlikte Beyazıt Kütüphanesi'ne gidiyorduk. Vakit erkendi. Kütüphanenin açılma saatini, tam karşısında bulunan ve "Küllük" denilen kahvelerin birinde oturarak bekliyorduk. Sulu kar yağıyordu. Tam bu sırada caddeden tek atlı bir araba geçiyordu. Arabacının yanında fesli bir genç oturuyordu. Yükü, örtüsüz bir tabut olan araba, cami kapısına yöneldi. Tam bu sırada ikimiz birden kalkıp ünlerine koştuk. Fesli gence sorduk -"Bu tabut kime ait?" Delikanlı bize şöyle bir baktı ve:
- "Bu tabut Mehmet Akif Bey'e aittir. Ben de katib-i hususiyim," dedi. Hemen tabutu arabadan aldık ve hürmetle musalla taşının üzerine usul-ü vechile yerleştirdik. Arkadaşımla görebildiğimiz birtakım eksiklikleri tamamlamak vazifesini üstlendik. Katipten merhumun kartvizit büyüklüğünde iki fotoğrafını istedik. Birini tabutun başına dayadık, birini de yanımıza alarak heyecan ve telaşla katibin adını bile sormadan, fatihamızı okuyup Kapalı çarşıya daldık. Bir büyük bayrak ve raptiye alarak döndük. Bayrağı tabutun üzerine örttük. Katipten tekrar izin alarak Cağaloğlu yolunu tuttuk. Güzümüze takılan ilk matbaaya girdik.
Matbaacıya durumu anlattık. Fotoğraftan parası karşılığında vesikalıktan biraz büyük boyda bol miktarda tabettirdik. Bir miktar toplu iğne ve siyah kurdele da almak istedik. Matbaacı: "Bunlar da benden olsun" diyerek parasını almadı. Siyah kurdeleyi münasip büyüklükte parçalara böldük. Toplu iğnelerle tabettiğimiz fotoğraflara kurdeleleri iğneledik. Oradan doğruca talebe yurtlarına koştuk. Kısa bir zaman parçası içerisinde TIP talebe yurdunu dolaştık. Rastladığımız herkese büyük şairimizin cenazesinin Beyazıt Camii'nde olduğunu, öğlen namazından sonra kaldırılacağını haber veriyorduk. Bu arada Kadırga Yurdu'na da indik.
Yollarda rastladığımız kimselere sadece haberi vermekle kalmıyor, yakalarına merhumun fotoğrafını da iliştiriyor, naaşın Edirnekapı'da toprağa verileceğini söylüyorduk. Öğle namazına yakındı, Beyazıt Camiine geldik. Cenazenin yanında, resmi kıyafetleri ile Darüşşafaka ilkokul birinci sınıf talebelerini öğretmenle birlikte gördük. Daha sonra cemaat çoğaldı. Namazdan sonra tabut omuzlara alınarak Beyazıt meydanına çıkıldı. Cenaze alayı ilerledikçe kalabalık artıyordu. Edebiyat Fakültesi önünde 5 dakika duruldu, saygı duruşunda bulunuldu: Artık cenaze alayı büyümüştü. Tabut gençlerin ve halkımızın omuzlarında, bayrağımıza sarılı vaziyette ilerliyordu. Edirnekapı'ya kadar böylece gelindi. Tabut mezara indirildikten sonra görmek isteyenler için merhumun yüzü son bir kere açıldı. Tam bu sırada Güzel Sanatlar Akademisi'nden bir genç mezara atladı ve bir bezle merhumun o nazik yüzünün mulajını aldı. Ona müdahale edenler olduysa da genç heyecanlı tavrıyla "İlerde bir gün belki heykeli yapılırsa lazım olur" dedi. Mezar usul-ü veçhile kapandı. Kuran-ı Kerim okundu, dualar edildi ve büyük kaybın verdiği iç burukluğuyla cemaat oradan ayrıldı. Şunu söylemek isterim ki, büyük şairimiz Mehmet Akif'i milletimiz ebediyete kadar unutmayacaktır. Merhuma, naçiz hizmetimiz olmuş olabilir. Fakat bizim gördüğümüzü, o günkü gençlerden kim görseydi, mutlaka bizim yaptığımızı yapacaktı. Bu naçiz hizmet bize nasip oldu. Bu naçiz hizmetimizi açıklamaktan dolayı kusurumun bağışlanmasını Yüce
Mevla'dan diliyorum. Allah büyük şairimize gani gani rahmet eylesin."
Milli şairimiz Mehmet Akif'i ölümünün 76. yılında unutmayarak anma düzenlemelerinden dolayı KLÜ Orhun Fikir ve Düşünce Kulübünü candan yürekten kutlarım. Allah sizlerden razı olsun. Milli şairimizin de ruhu şaad, mekânı cennet olsun.

Faruk Ceylan yazılarını Önadım gazetesi ve gazetetrakya.com dan takip edebilirsiniz.

Hiç yorum yok: