8 Temmuz 2016 Cuma

Ülkücü Hareket-sizlik

Mert'çe
Mert Satılmış

Yıllardır tüm ülkücüler, milliyetçiler hep bir ağızdan aynı sloganı attılar “Ülkücü hareket engellenemez!”
Ama, engelleniyor…
An itibariyle, ülkücü hareketin önünde ki en büyük engel ülkücü hareketin ta kendisidir!
Ülkücü hareket geçmişte hiçbir zaman bu kadar kendini küçültmemiş, bu kadar bölünmemiş, bu kadar alay konusu olmamıştı.
An itibariyle mevcut yönetim ülkenin neredeyse tamamına göre “Her türlü Milliyetçiliği ayaklar altına aldık elhamdülillah” diyen Ak Parti’nin yedek lastiği haline gelmiştir.
Mevcut yönetim, hükümet ile birlikte kendi muhalif kanadına öfke kusmaktadır.
Hükümete yakınlığı ile bilinen gazeteler her gün muhalifleri manşetlerine taşıyıp, karalama kampanyası yapmaktadır.
Bu seçim isteği muhalifler için meydan okuma, mevcut yönetim için ise güven yoklamasıdır.
Bu kongrenin gerçekleşmemesi demek, mevcut yönetimin kendine olan güvensizliğinin göstergesidir.
Çünkü; Gerçek tüm çıplaklığı ile ortadadır.
Bugün neredeyse İl ve ilçe teşkilatlarının %80’i muhaliflere desteğini açıklayıp istifa etmiştir.
Bu nedenle an itibariyle bir çok yerde MHP teşkilatları kapatılmıştır.
Milliyetçi Hareket’in bürolarına kilit vurmak, ülkü ocaklarını kapatmak Türk Milliyetçiliğine yapılmış tarihte ki en büyük darbelerden bir tanesidir!
Ülke olarak provokasyona bu kadar açık olduğumuz bir dönemde, manevi değerlerimizin bu kadar hassas olduğu bir dönemde Milliyetçi kanadın sahipsiz, ocaksız, yuvasız bırakılması kabul edilemez.
Halkın ve delegelerin seçtiği yönetimler muhaliflere destek verdiği için kapatılırken, yerlerine merkezden atamalar yapılsa da halkın ve Milliyetçi kanadın bu yönetimlere itibarı yoktur.
Artık gerçeği görmemekte diretenler, vahim tablonun farkına varmalıdır.
Oktay Vural gibi Milliyetçi Hareket üzerinde ciddi emeği, ciddi ağırlığı olan bir isim bile “Burada daha fazla duramam, tarihe böyle geçemeyiz.” diyerek istifa etmiştir.
1997 yılından istifa ettiği zamana kadar Devlet Bahçeli’ye en yakın isim olarak kalan Oktay Vural, “Türkiye’mizin ve partimizin bizlere, gönül verenlerin beklentisi olan milyonlarca insan var. İstifa etmek an itibariyle bir sorumluluktur.” diyerek olayı çok güzel özetlemiş.
Şimdi Bahçeli hayranlarına soralım, hafızamızı tazeleyelim;

Ülkücü hareketin varoluş amacı “Türklerin birliği ülküsü” iken Avrupa Birliği’nin altına imza atmak ve kürsülerde “Onurlu üyelik” naraları atmak hangi Milliyetçiliğin parçasıdır?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri gelmiştir. Bütün siyasi otoriteler ve anketler Sadi Somuncuoğlu’nun açık ara kazanacağını söylemektedir. Ancak Devlet Bahçeli ve ekibi Ahmet Necdet Sezeri desteklemiştir. Hatta bu destek, farklı bir boyut kazanarak MHP’li 10 Milletvekili, adaylık süresi dolana kadar Meclis Evrak Müdürlüğü önünde nöbet tutarak Sadi Somuncuoğlu’nun aday olması engellenmiştir. Somuncuoğlu adaylık başvurusu yapmaya geldiği zaman, MHP’liler kendi aralarında itiş-kakış yaşamış ve sonuç olarak Sadi Somuncuoğlu “Ülkücüyü, ülkücüye düşman edemem.” diyerek aday olmamıştır.
Ülkücülere “Eli kanlı hainler!” diyen Rahşan Ecevit’in öncülerinden olduğu DSP ile ittifak kurmaktan çekinmeyen MHP, geçtiğimiz dönem neden halkın ortaya koyduğu iradeye saygı duyup, Ak Parti’yi hükümetten indirecek koalisyonu elinin tersiyle itmiştir? Hemde kendisine başbakanlık teklif edilmesine rağmen!
Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza her türlü zulmü reva gören Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin’e devlet liyakat nişanını, bizzat Sayın Devlet Bahçeli takdim etmiştir. Nişan töreninin ardından Türkistanlı soydaşlarımız ile görüşen Bahçeli, kameralar önünde soydaşlarımıza “Çin Hükümetine sağdık kalın!” diye tembihlemiştir.
Ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi kendi hareketi içerisinden bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartamayacak kadar aciz midir?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Bahçeli ve yönetimi “Halk isterse Abdullah Öcalan’ı çıkartırım.” diyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Mehmet Şan, “Nevruz kutlamasını birlikte yapmak için HADEP’e teklif götürdük.” demiştir.
Devlet Bahçeli ve yönetimi Ozan Arif’i, Ali Güngör’ü, Ramiz Ongun’u, Abdulkadir Erdil’i hain olarak tanımış ve tanıtmıştır. Ülkücüleri sistematik bir şekilde hareketten tecrit ve tasfiye etmiştir.

Bakın bunlar bir çırpıda aklıma gelip, yazdıklarım.
Yazamadıklarım, unuttuklarım ve yazmak istemediklerim de var…
Gerçeği görmek için, doğru olanı yapmak için daha ne lazım?

Ülkücüye moral,

MHP’ye Meral şart olmuştur!

Hiç yorum yok: