Mert'çe
Mert Satılmış |
Yıllardır tüm ülkücüler, milliyetçiler hep bir ağızdan
aynı sloganı attılar “Ülkücü hareket engellenemez!”
Ama, engelleniyor…
An itibariyle, ülkücü hareketin önünde ki en büyük engel
ülkücü hareketin ta kendisidir!
Ülkücü hareket geçmişte hiçbir zaman bu kadar kendini
küçültmemiş, bu kadar bölünmemiş, bu kadar alay konusu olmamıştı.
An itibariyle mevcut yönetim ülkenin neredeyse tamamına
göre “Her türlü Milliyetçiliği ayaklar altına aldık elhamdülillah” diyen Ak Parti’nin
yedek lastiği haline gelmiştir.
Mevcut yönetim, hükümet ile birlikte kendi muhalif
kanadına öfke kusmaktadır.
Hükümete yakınlığı ile bilinen gazeteler her gün
muhalifleri manşetlerine taşıyıp, karalama kampanyası yapmaktadır.
Bu seçim isteği muhalifler için meydan okuma, mevcut
yönetim için ise güven yoklamasıdır.
Bu kongrenin gerçekleşmemesi demek, mevcut yönetimin
kendine olan güvensizliğinin göstergesidir.
Çünkü; Gerçek tüm çıplaklığı ile ortadadır.
Bugün neredeyse İl ve ilçe teşkilatlarının %80’i
muhaliflere desteğini açıklayıp istifa etmiştir.
Bu nedenle an itibariyle bir çok yerde MHP teşkilatları
kapatılmıştır.
Milliyetçi Hareket’in bürolarına kilit vurmak, ülkü
ocaklarını kapatmak Türk Milliyetçiliğine yapılmış tarihte ki en büyük
darbelerden bir tanesidir!
Ülke olarak provokasyona bu kadar açık olduğumuz bir
dönemde, manevi değerlerimizin bu kadar hassas olduğu bir dönemde Milliyetçi
kanadın sahipsiz, ocaksız, yuvasız bırakılması kabul edilemez.
Halkın ve delegelerin seçtiği yönetimler muhaliflere
destek verdiği için kapatılırken, yerlerine merkezden atamalar yapılsa da
halkın ve Milliyetçi kanadın bu yönetimlere itibarı yoktur.
Artık gerçeği görmemekte diretenler, vahim tablonun
farkına varmalıdır.
Oktay Vural gibi Milliyetçi Hareket üzerinde ciddi emeği,
ciddi ağırlığı olan bir isim bile “Burada daha fazla duramam, tarihe böyle
geçemeyiz.” diyerek istifa etmiştir.
1997 yılından istifa ettiği zamana kadar Devlet
Bahçeli’ye en yakın isim olarak kalan Oktay Vural, “Türkiye’mizin ve partimizin
bizlere, gönül verenlerin beklentisi olan milyonlarca insan var. İstifa etmek
an itibariyle bir sorumluluktur.” diyerek olayı çok güzel özetlemiş.
Şimdi Bahçeli hayranlarına soralım, hafızamızı
tazeleyelim;
Ülkücü hareketin varoluş amacı “Türklerin birliği ülküsü”
iken Avrupa Birliği’nin altına imza atmak ve kürsülerde “Onurlu üyelik”
naraları atmak hangi Milliyetçiliğin parçasıdır?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri gelmiştir. Bütün siyasi
otoriteler ve anketler Sadi Somuncuoğlu’nun açık ara kazanacağını söylemektedir.
Ancak Devlet Bahçeli ve ekibi Ahmet Necdet Sezeri desteklemiştir. Hatta bu
destek, farklı bir boyut kazanarak MHP’li 10 Milletvekili, adaylık süresi
dolana kadar Meclis Evrak Müdürlüğü önünde nöbet tutarak Sadi Somuncuoğlu’nun
aday olması engellenmiştir. Somuncuoğlu adaylık başvurusu yapmaya geldiği
zaman, MHP’liler kendi aralarında itiş-kakış yaşamış ve sonuç olarak Sadi
Somuncuoğlu “Ülkücüyü, ülkücüye düşman edemem.” diyerek aday olmamıştır.
Ülkücülere “Eli kanlı hainler!” diyen Rahşan Ecevit’in
öncülerinden olduğu DSP ile ittifak kurmaktan çekinmeyen MHP, geçtiğimiz dönem
neden halkın ortaya koyduğu iradeye saygı duyup, Ak Parti’yi hükümetten
indirecek koalisyonu elinin tersiyle itmiştir? Hemde kendisine başbakanlık
teklif edilmesine rağmen!
Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza her türlü zulmü reva
gören Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin’e devlet liyakat nişanını, bizzat Sayın
Devlet Bahçeli takdim etmiştir. Nişan töreninin ardından Türkistanlı
soydaşlarımız ile görüşen Bahçeli, kameralar önünde soydaşlarımıza “Çin
Hükümetine sağdık kalın!” diye tembihlemiştir.
Ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi kendi hareketi
içerisinden bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartamayacak kadar aciz midir?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Bahçeli ve yönetimi “Halk
isterse Abdullah Öcalan’ı çıkartırım.” diyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu
desteklemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı
olarak görev yapan Mehmet Şan, “Nevruz kutlamasını birlikte yapmak için HADEP’e
teklif götürdük.” demiştir.
Devlet Bahçeli ve yönetimi Ozan Arif’i, Ali Güngör’ü,
Ramiz Ongun’u, Abdulkadir Erdil’i hain olarak tanımış ve tanıtmıştır.
Ülkücüleri sistematik bir şekilde hareketten tecrit ve tasfiye etmiştir.
Bakın bunlar bir çırpıda aklıma gelip, yazdıklarım.
Yazamadıklarım, unuttuklarım ve yazmak istemediklerim de
var…
Gerçeği görmek için, doğru olanı yapmak için daha ne
lazım?
Ülkücüye moral,
MHP’ye Meral şart olmuştur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder