Faruk Ceylan
Sürekli mutsuz, bulunduğu yerden huzursuz bir toplum olduk. Bu ne biçim hayat, bugün hava amma sıcak, amma soğuk yahu! Şeklinde şikâyetler bitmiyor. Herkes sinirli, herkes gergin ve aynı zamanda bezgin. Hangi şartta olursa olsun şikayetler ardı arkasına sıralanıyor ve bitmiyor. Bunlar doğal endişeler mi? Yoksa kendini fazla sevmek mi?
Ulaşamadığımız yerde olursak mutlu olacağımıza inanmışık. Ya da inandırılmışık.
Ben kimim yerine, sen kimsin ya cümlesini daha çok kullanır olmuşuz. “Kim lan bu herif” cümlesi ise en fazla kullanılanı.
Konuşmayı da çok seviyoruz. Dinlememe konusunda çok gelişmişiz.
- Bi sus bir şey anlatıyorum. Tavrı hakimdir genelde. Biri konuşurken öbürü diğerine başka bir şey anlatır. Herkes birden konuşunca da anlatılanı anlamak mümkün olmaz. Zaten kimsenin anlamaya çalışmak gibi bir kaygısı yok. Herkesin konuşacak o kadar çok şeyi birikmiş ki, kendisini haklı, başkasını haksız buluyor. Alçak gönüllülük hak getire.
Kimse uysal değil, barut gibi. Doğal davranmıyor çoğu. Boş konuşmak temel konu. Kimse acı gerçeğin kendisine söylenmesini istemiyor, söylenirse tahammül edemiyor.
- Dedem ne güzel söylemiş…
- Babam çok haklıymış! Konumunda birçoğu.
Biri bir şey anlatmaya kalksa,
- Biliyorum diye lafı ağzına tıkılıyor adamın. Mutlaka herkes her şeyi karşısındakinden daha iyi biliyor.
Adam başından geçen bir olayı anlatırken, dinleyen sanki olayı onunla yaşamış gibi muhabbetin içine balıklama atlıyor.
- Neden pis pis bakıyorsun!
- Yok ağbi valla pis bakmadım, demeye kalmadan bıçaklıyor biri diğerini.
Adamın Kafası bozuluyor karısını hastanelik ediyor. Çocuk annesini dövüyor. Öldürenlerde var. Adam zaten gergin ya. Tutup karısını öldürüyor. Çocuklarını öldürenlerde var. Neredeyse her gün gazetede,televizyonda böyle bir haberle karşılaşıyor, canlı kanlı izliyoruz. Yetmezse Google’a cinayet haberleri yazıyorsunuz, İstanbul’dan,Ankara’dan,İzmir’den ve diğer İllerden cinayet haberleri, son dakika cinayet haberleri, cinayet haberleri arşivi, sayfalar dolusu…
Birde karşısındakinin moralini bozarak kendine moral veren, böylece mutlu olan tipler de var. Adam 10 yıldır seni aramamış. İrtibat tümden kesilmiş. Bu arada hastalanmışsın, yataklar dolusu yatıyorsun. Nereden bulduysa telefonunu bulmuş seni arıyor.
- Geçmiş olsun kardeşim. Bir arkadaşım vardı aynı hastalıktan 3 ayda gitti. Aman bu hastalığı hafife alma. Kendine iyi bak. Allah şifa versin, tez zamanda sağlığına kavuşursun inşallah. Diyor ve kapatıyor telefonu.
Sonra da acaba kahvesini yudumlayarak keyfini çıkarıp mutlu mu oluyor? Mutlu olmayı bilmediği için başkasının mutsuzluğundan mutluluk mu çıkarıyor dersiniz…
Sonuçta toplumun büyük bölümü azla yetinmiyor, aşağıya değil, hep yukarı bakıyor ve Şükretmiyor.
Oysa 30-40 yıl öncesini yaşayan bilir. İnsanlar az şeyle mutlu olurlardı. Ailece radyo tiyatrosu dinlemek, mısır patlatmak, soba üzerinde kestane pişirmek, yapılan bir tencere yemekten bir kapta komşuya götürmek, ailece çat kapı ziyarette bulunmak, maddi manevi yardımlaşmak, çocuklar için körebe,kutulu saklambaç, misket oynamak çok mutlu ederdi insanları. Azla mutlu olurdu o gün insanlar. Aileler çocuklarına daha okula gitmeden yardımlaşma, dayanışma ve şükretmeyi öğretirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder