30 Haziran 2016 Perşembe

Kaynarca’da Muhteşem Mevlevi Gösterisi


Faruk CEYLAN-Kaynarca Belediyesi Atatürk Kültür Merkezinde Belediye Başkanlığı tarafından Mevlevi gösterisi etkinliği düzenlendi. Kaynarcalıların akın ettiği  Atatürk Kültür Merkezinde ki etkinlikte 13. yüzyılda yaşamış olan  Mevlana Celaleddin Rumi’nin  görüşleri ve tasavvufi  düşünceleri üzerine, konuşmalar yapıldı, dualar edildi. Son olarak Mevlevi semazenler muhteşem bir gösteride bulundu.
İngiltere’den gelerek hayran kaldığı Kaynarca’da, Erdoğan Kantürer’in evine kiracı olarak  Kaynarca’ya yerleşen  İngiliz David’in de (Komşuları ona Davut diyor) katıldığı Mevlana ve Mevleviler etkinliği muhteşem görüntülere sahne oldu. Belediye Başkanı Serdar Türker, düzenlenen etkinlikle, her kültürden, her görüşten  insanı bir araya getirerek yine bir ilki gerçekleştirdi.
Hem Allah kelamı, hem de Atatürk vardı.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin  görüşleri ve tasavvufi  düşüncelerini anlatan, konuşmacı, Mustafa Kemal Atatürk’ten de bahsederek, Mustafa Kemal’in Cumhuriyet döneminde ilk Kuran-ı Kerim tevsirini yaptıran lider olduğunu belirtti ve “Atatürk kurtuluş mücadelesi vererek Cumhuriyeti kurmasaydı biz bu gün burada olamazdık, camilerden ezan sesleri duyamazdık. Ay yıldızlı Bayrağımız  dalgalanmazdı.” diyerek Atatürk’e hayır dualarda bulundu.
Gecenin finalinde ki Mevlevi gösterisi çoğunluğu kadın olan, Kaynarca ve Kaynarca dışından gelen  izleyiciler tarafından büyük beğeni kazandı.

 
Mevlana etkinliğine Kadınlar büyük ilgi gösterdi
İngiliz David'de Mevlana  etkinliğindeydi
(Sol başta elinde şemsiye olan)

ACINIZI YÜREKTEN PAYLAŞIYORUM

Kırklareli Haberci
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com

Önce İsrail’le normalleşme anlaşması, sonra da Rusya’dan özür mektubu haberini duyduk.  Ardından THY’nın kana bulandığını. Özür ve normalleşmeyi gündem sanarken, unuttuk ve  yüreğimizin yangınıyla saldırıda ölü sayınsının artmaması için dua etmeye başladık.
Bu kaçıncı acı? Kaçıncı şehit? Sayamaz olduk. Yürekler sönmeyen bir yangın yeri haline geldi. Her yolun bir sonu var derler ama artık bu yolun sonundan umut kestik. Yaşanan bu kanlı saldırıyı asla siyasallaştırmak istemiyorum ama Hükümet yetkilileri onlarca vatandaşımızın hayatını kaybettiği saldırıda nasıl bu kadar acze düşer? Anlamak mümkün değil…
Af buyurun insanların donuna kadar arandığı, bir bayanın  başındaki minicik tokayla geçemediği kontrolden bunlar nasıl geçti? Allah aşkına birileri çıkıp bunu açıklasın. Bu bir ihmal mi? Yoksa ihanet mi? Vatandaşa kuş uçurtmayanlar teröristi nasıl görmez?
Ne olacak şimdi? Bizde yetkililerde baş sağlığında bulunacağız. Rahmet, mağfiret dileyeceğiz. Sonra? Sonra da kalanlara sabırlar… Bunları yapınca can kayıpları geri mi gelecek? Ateş düşen ailelerin yangını mı sönecek ?
Buradan Hükümet ve muhalefet yetkililerine sesleniyorum, sesimi ne kadar duyarlar onu da bilmiyorum ama Allah’ını seven bir araya gelsin.  Kimse şu yaşanan can kayıpları üzerinden rant elde etmesin, herkes el ele versin. Birileri  hükümet yetkililerine aklınızı başınıza toplayın desin. Olmadı mı?  O vakit çözüm önerilerini koysunlar masaya, destek versinler  sonuna kadar ve çıksınlar bir olduk, birlik olduk, hep birlikte taşın altına koyuyoruz elimizi, and olsun vatandaşımızın güvenliğini sağlamak için bu yola baş koyduk  akan kanın önüne geçeceğiz. Desin; kan ve göz yaşına son versin.
İnsanımız sokağa çıkmaktan korkar oldu. Ne zaman nerede bir patlama olacak korkusuyla herkes diken üzerinde. Bitmek tükenmek bilmeyen kan ve göz yaşı tahammül sınırlarının sonuna dayandı.  Sosyal paylaşım sitelerine baktığınız vakit acıların  nefrete  dönüştüğünü anlamak için alim olmaya gerek kalmıyor. İnsanlar bu sitelerden en üstteki hükümet yetkililerini sorumlu tutarak hakaret edip nefret kusuyor. Ve bunda bir sakınca görmüyor. “Yeter artık ne olacaksa olsun.” Diyor. Bu çok vahim bir durum. Çünkü yaşanan travmalar  toplum psikolojisini tamamen bozdu. Bu hal ve ahvalle  iç karışıklıklara doğru gidildiği de ortada.
Yetkililer olaylarda ihmali olanları vakit geçirmeden  görevden almalı, hesap sormalı ve ağırlaştırılmış şekilde hemen cezalandırmalıdır. Bu en üst birimden en alt birime kadar sinsile yolu takip edilerek hayata geçirilmelidir. Özellikle kalabalık ortamlarda deyim yerindeyse kuş uçurtulmayacak tedbirler alınmalıdır. Kuşkusuz  Yüce Türk  Devletinin buna gücü vardır. O halde Devlet mekanizmaları teyakkuza geçmeli, olağan hallerde bile olağan üstü tedbirleri alarak  sürdürmelidir.
Baş sağlığı dilemenin giden canlara, ateşin düşüp yandığı ailelere bir faydası olmadığını biliyorum ama hayatını kaybeden canlarımıza Cenab-Allah’tan rahmet dileyerek, ailelerine acınız acımızdır diyor,  acılarını yürekten paylaşıyorum.





Oyun Bozulacak!

Kırklareli Haberci
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantısında yaptığı  açıklamada MHP'de yaşanan yargı kaosu için, "Hukuken 10 Temmuz'da genel başkan ve genel merkez organlarının seçimi şu anda mümkün değildir. Tüzük değişikliği konusunda tedbir kararı bulunduğundan usul ve esas açısında doğru değildir.” dedi. 
Bahçeli’nin  basında yer alan açıklamalarında, muhalefete ve aleyhinde yazı yazan yazarlara da hakaret cümleleri kullanarak, pis oyunlar ve şirret hesaplar cümlelerini  kullanmayı ihmal etmediği yer aldı. Kamuoyunda, Bahçeli’nin mağlubiyeti hazmedememesi ve öfkesine yenik düşmesiyle hızla   toplum güvenini de  kaybetmeye devam ettiği yorumları yapıldı.
Yargının MHP kongresi hakkında  verdiği çelişkili kararlar, iptal edilen Gemerek kararı  başta olmak üzere hepsi kamuoyu önünde cereyan etti. Son sözü Yargıtay kararı söyledi. Bu kararın ardından Tüzük Kurultayı yapıldı ve Bahçeli’nin yetkileri o gün itibariyle sona erdi.  Genel Başkanlık için Kurultay yapılma kararı alınınca bu kararın durdurulabilmesi için Genel Merkez tarafında ki bir delege yeni bir mahkeme açarak tedbiren durdurma kararı aldırdı. Üstelik alınan karar dosyasında  tek delil olmadığı hukukçular tarafından açıklandığı halde. Hukuçular, Hukuk Mahkemeleri Kanunu 391. Maddesine göre bu kararın verilmesi için delil olması gerektiğini iddia ediyorlar. İddiaya göre karar için bu delillerin çeşitli mercilerden talep edilmesi gerekiyor.
Üstelik muhaliflerin   kurultayını yargı kararıyla yapan yetkili kurul çağrı heyeti olduğu halde, mahkeme davalı olarak muhalifleri değil, MHP Genel Merkezini kabul etmiş! Davayı açan yani davacı olan delege de, davalı MHP Genel Merkezi de muhaliflerin kurultayına karşı. Yani davalıda, davacıda kurultayı korsan kurultay olarak niteliyor. Davacı ve davalının aynı tarafta olduğu bir yargılama sisteminin örneğine dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değil.  Bu nasıl  perhiz, nasıl bir lahana turşusuysa...
 Muhaliflerin yargı kararı ile yaptığı tüzük kurultayına pis oyunlar, şirret hesaplar, korsan kurultay diyenlerin yaptığına ne demeli?
Bu yap boz kararlarla yapılmak istenen  zaman kazanmaktan başka bir şey değildir. Çünkü onlar  bu mücadeleyi daha tüzük kurultayında kaybettiklerini çok iyi biliyorlar.  Zaman kazanınca ne mi olacak? Devlet beyle bir erken seçime gidilip, MHP’nin baraj altında kalması sağlanacak. Başka ne olabilir ki?  Aksi halde ayağa kalkan Türkiye’de, MHP Meral Akşener’le kazanacak ve oyun bozulacak…
  




Ateş düştüğü yeri yaksın, sonrası baş sağlığı!

Selda Semiha Kurtoğlu

Her gün şehit, her gün yaralı, her gün evlere düşen  onlarca acı, onlarca göz yaşı. Peki buna  kim dur diyecek?  Kan ve göz yaşı nasıl son bulacak? Doğudan, güneydoğudan  askeri, polisi çektiniz de ne oldu?  Durdular mı?  Yaşanan acılar unutuldu mu?   Aksine katlanarak arttı…
Hükümet her konuda her alan da  söz sahibi olduğunu düşünüyor. Eğitimden, sanata, bilimden,hane halkına kadar karışmayı kendinde hak  görüyor.Ya bu son olay. 2 bomba 28 ölü ve yüzlerce  yaralı. Yazık değil mi bu masum insanlara…  Masum insanlar bu savaşın neresinde?
Her gün acılar paylaşılırken haber bile izleyemez olduk. Artık kimse de bu bu acıları taşıyacak hal kalmadı.  Daha kaç  günahsız vatan  evladı  sebepsiz ölecek? Daha kaç ocak  sönecek?
Onca güvenlik elemanı varken nasıl oluyor da  canlı bombalar  o hava limanına elini kolunu sallayarak girmeyi başarıyor, önce silah sonra da bombayı patlatıyor. Ben  anlayamadım. Sizler anladınız mı ? Oysa Millet’in güvenliğini sağlama mükellefiyetiniz olduğu için anlamak durumunda ve güvenliği  sağlamak zorundasınız…
Ülkemizde her geçen gün artmakta olan bombalı eylemlere artık bir son verilmeli, sıradan vatandaşlar olarak canımız,malımız,evlatlarımız ve ailemiz tedirgin.Sokağa çıkarken bile iki kez düşündüğümüz günlerde hele de bu son olay artık bardağı taşıran damla oldu. Bu bardak daha fazla su almaz. Kimsede tahammül kalmadı.  Artık sözün bittiği yerdeyiz. Milletimizin başı sağ olsun,yaralılara da acil şifalar diliyorum . Benim baş sağlığı dilemekten gayrı yapacak bir şeyim yok.  Hükümetin başındakilerin de mi yok? Allah aşkına konuşun Sizinde mi yok? Sizde benim gibi sadece üzüntünüzü ifade edecek bu lanet terörün önüne geçemeyecekseniz neden oradasınız?


Gururlandırdın be Güney!


 Kırklareli Günlüğü
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com
Güney Soykan, çoğunuzun çocukluğunu bildiği, aradan geçen yıllardan sonra  yolda görseniz tanıyamayacağı bir Kırklareli evladı. Diş Tabibi Tuna Soykan ağabeyimizin oğlu. Tuna ağabey zaman zaman ettiğimiz sohbetlerde bana Güney’in iyi bir reklamcı olduğunu,  mükemmel işler yaptığını anlatırdı. Bende şahine yavrusu kuzgun gelir misali, “eh oğlu, tabi ki anlatacak ve gurur duyacak.” diye aklımdan geçirirdim bilmediğim için. 
Sonra Tuna ağabeyin Milletvekili aday adaylığı sürecinde reklam  tanıtımlarını, tanıtım için hazırlanan materyelleri görünce; “Abi senin reklam çalışmalarını kim yapıyor?” Diye sorduğumda oğlu Güney’in yaptığını öğrendim ve o gün Tuna ağabeyin oğlu için boş konuşmadığını anladım. Bu delikanlının önemli bir yetenek olduğu kanaatine vardım…
Şimdi de o işinin ehli olduğuna kanaat ettiğim Kırklareli delikanlısı, başta Fransa  olmak üzere, Avrupa’nın tüm televizyonlarından canlı olarak yayınlanan ‘Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali’ ödül töreninde ING için hazırladığı “The Next Rembrandt” kampanyası ile ‘Altın Aslan’ ödülü aldığını öğrendim.
Oğlunun böyle muhteşem bir başarı elde etmesi doğal olarak Tuna ağabeyi çok gururlandırdı ama sadece onu mu?  Güney Soykan başta Kırklarelililer olmak üzere tüm Türkiye’yi gururlandırdı.
Gurur duymamak mümkün mü?  Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen ‘Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali dünyanın en büyük ve en prestijli reklam etkinliği. Festival dünyanın her yerinden gelen reklam, pazarlama, eğlence ve teknoloji  duayenlerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Yarışmaya dünyanın 120’den fazla ülkesinden 43 bin dünya  reklam devi temsilcisi  katıldı. Güney Soykan bu devleri geride bırakarak  dünyanın en büyük ödüllerinden Grand Prix  ödülü ile birlikte  toplam da 16 Ödül kazandı.
Bu ödüller, Marmara Üniversitesi Grafik Bölümü mezunu olan ve reklamcılık mesleğine İstanbul'da başlayan Güney Soykan’ın ilk ödülü değil. Soykan, 2013 yılında da uluslararası bir ödül kazanmıştı. Demek ki o ödül bu büyük ödülün habercisiymiş.
Güney Soykan evladımız, bu muhteşem başarısının ardından yurt dışındaki dünya devi  reklam firmalarından yüzlerce iş teklifi almış, teklifleri değerlendirerek iş hayatını Amsterdam’da sürdürmeye karar vermiş.
Bu memleket evladını kutlamak istiyorum ama onu sadece seni kutluyoruz, tebrikler Güney  falan demenin çok yetersiz olduğunu da biliyorum.
Güney kardeşim; böyle büyük başarılara aç olan Kırklarelimizi dünyaya duyurduğun, doğduğun büyüdüğün Kentin insanlarına bu gururu yaşattığın için inan sana söyleyecek söz bulamıyorum.  Kırk Şehitler diyarının evladı seni alnından öpüyor, tüm Kırklareliler gibi seninle gurur duyuyorum. Başarılarının artarak devam etmesini temenni ediyorum. Bu gururu en fazla hak edenler ise baban ve anneciğindir. Seni yetiştiren Soykan ailesini  de yürekten kutluyorum…

29 Haziran 2016 Çarşamba

Başkan Kesimoğlu, Kırk Kilise’den birini buldu!


Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu, geçmişte Kırklareli’de bulunan Kırk Kiliseden birinin yerini tespit ederek, kilisenin aslına uygun inşa edileceğini Kırklareli Haberci'ye  açıkladı. Açıklama üzerine görüştüğümüz  vatandaşlar projeyi heyecan verici bulduklarını söyledi.

Faruk Ceylan  
Özel Haber
Kamu çalışanlarına verdiği iftar yemeğinden  sonra  Kırklareli Haberci'ye  özel bir açıklamada bulunan Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu, geçmişte Kırklareli ve çevresinde bulunan  kırk kilise sebebiyle, Kırklareli adının tarihte  “Kırk kilise “ olarak anıldığını hatırlatarak;  yaptığı araştırma da kırk kiliseden  sekizinin yerini bulduklarını, biri hariç diğerlerinin üzerine bina inşa edildiğini  tespit ettiklerini söyledi.
Başkan Kesimoğlu konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada sözlerine şöyle devam etti; “Yanık Kışla lojmanlarının tam karşısında bu kiliselerden birinin  varlığını öğrendik.  kiliseden arda fazla bir şey kalmasa da  orijinal haliyle  restore edilme  çalışmalarına başlama kararı aldık. Çalışmalara en kısa zamanda başlayıp, en kısa zamanda bitirmek istiyoruz.  Bunun bölgemiz için önemli bir Turizm  yatırımı olacağına inanıyoruz.
 Kilisenin yeniden inşa edilmesi için Bulgaristan’ın Edirne Baş Konsolosu Müzeyyen Uzunova’dan söz aldık. Kilisenin yapım giderlerinin tamamı, Baş Konsolos Uzunova sayesinde Bulgar Hükümeti tarafından karşılanacak
Umut ediyoruz ki kilise projesini  hayata geçirdiğimizde Kırklareli öğrenci ve turist akınına uğrayacak. Gerçekleştireceğimiz  bu projenin  Turizm açısından Kırklareli’ne büyük katkı sağlayacağını, bölgemizin tanıtımı için de önemli bir unsur olacağını  düşünüyorum.” dedi.

Belediye Başkanı  Kesimoğlu’nun açıklamalarından sonra görüştüğümüz vatandaşlar; “Kırklareli adının geçmişte “Kırk kilise” olduğunu tarihi kaynaklardan bildiklerini, ancak  kimsenin  bu güne kadar bu kiliselerden bir tanesine daha rastlamadıklarını belirterek, “Kiliselerin hepsi yok edilmiş. Başkan Kesimoğlu’nun bu kiliselerden birini tespit etmesi ve inşa ederek Tarih Turizmine kazandırma projesini  heyecan verici bulduk.” dediler. 

Başkan Kesimoğlu, Kırk Kilise’den birini buldu!


Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu, geçmişte Kırklareli’de bulunan Kırk Kiliseden birinin yerini tespit ederek, kilisenin aslına uygun inşa edileceğini Kırklareli Haberci'ye  açıkladı. Açıklama üzerine görüştüğümüz  vatandaşlar projeyi heyecan verici bulduklarını söyledi.

Faruk Ceylan  Özel Haber
Kamu çalışanlarına verdiği iftar yemeğinden  sonra  Kırklareli Haberci'ye  özel bir açıklamada bulunan Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu, geçmişte Kırklareli ve çevresinde bulunan  kırk kilise sebebiyle, Kırklareli adının tarihte  “Kırk kilise “ olarak anıldığını hatırlatarak;  yaptığı araştırma da kırk kiliseden  sekizinin yerini bulduklarını, biri hariç diğerlerinin üzerine bina inşa edildiğini  tespit ettiklerini söyledi.
Başkan Kesimoğlu konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada sözlerine şöyle devam etti; “Yanık Kışla lojmanlarının tam karşısında bu kiliselerden birinin  varlığını öğrendik.  kiliseden arda fazla bir şey kalmasa da  orijinal haliyle  restore edilme  çalışmalarına başlama kararı aldık. Çalışmalara en kısa zamanda başlayıp, en kısa zamanda bitirmek istiyoruz.  Bunun bölgemiz için önemli bir Turizm  yatırımı olacağına inanıyoruz.
 Kilisenin yeniden inşa edilmesi için Bulgaristan’ın Edirne Baş Konsolosu Müzeyyen Uzunova’dan söz aldık. Kilisenin yapım giderlerinin tamamı, Baş Konsolos Uzunova sayesinde Bulgar Hükümeti tarafından karşılanacak
Umut ediyoruz ki kilise projesini  hayata geçirdiğimizde Kırklareli öğrenci ve turist akınına uğrayacak. Gerçekleştireceğimiz  bu projenin  Turizm açısından Kırklareli’ne büyük katkı sağlayacağını, bölgemizin tanıtımı için de önemli bir unsur olacağını  düşünüyorum.” dedi.

Belediye Başkanı  Kesimoğlu’nun açıklamalarından sonra görüştüğümüz vatandaşlar; “Kırklareli adının geçmişte “Kırk kilise” olduğunu tarihi kaynaklardan bildiklerini, ancak  kimsenin  bu güne kadar bu kiliselerden bir tanesine daha rastlamadıklarını belirterek, “Kiliselerin hepsi yok edilmiş. Başkan Kesimoğlu’nun bu kiliselerden birini tespit etmesi ve inşa ederek Tarih Turizmine kazandırma projesini  heyecan verici bulduk.” dediler. 

Kırk Kiliseden biri ait olduğu yere orijinal hali ile inşa edilecek

Kırklareli Günlüğü
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com

Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu’nun verdiği yemekte, Bulgaristan’ın Edirne Baş Konsolosu Müzeyyen Uzunova ile tanıştım. Evet, Uzunova Bulgar Konsolosu ama  Türk.  Bulgaristan’da genç bir Türk Bürokrat.  Bulgaristan  Devletini  konsolos olarak  temsil edebilecek  eğitim, bilgi  ve birikime fazlasıyla sahip.  Bir Türk olarak, Müzeyyen hanımı tanımaktan büyük mutlulukla birlikte, bulunduğu önemli görev itibariyle gurur duydum.
Bulgaristan’ın Edirne Baş Konsolosu Müzeyyen hanım,  geçmişte Türk soydaşlarımızın sıkıntılı yıllar yaşadığını belirterek, durumun bu gün aynı olmadığını, Türklerin sosyal ve siyasal anlamda Bulgarlarla aynı haklara sahip olduğunu söyledi. Zaten aynı haklara sahip olmasalardı, bir Türk Bulgaristan’ı uluslar arası alanda temsil etme yetkisine sahip olamazdı.
Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu ve Bulgaristan Baş Konsolosu Müzeyyen hanımla sohbetimizin devamında  Başkan Kesimoğlu,  geçmişte; Kırklareli ve çevresinde bulunan, İlin adını aldığı kırk  kilise hakkında araştırmalar yaptığını, yaptığı bu araştırmalar neticesinde sekiz kilisenin yerini tespit ettiğini söyledi.
 Başkan Kesimoğlu  bu sekiz kilisenin   altı tanesinin yıkılarak bulundukları  yerlere binalar inşa edilmiş olduğunu tespit ettiğini de anlattı. Geçmişte Kırklar Mahallesi Yanık kışla mevkiinde bulunan  bir kilise arsasının  ise boş olduğunu ve Kırk kiliseden biri olan  kilisenin,  geçmişte  bulunduğu yere orijinal hali ile  inşa edileceğini, kilisenin yapım işini de  Müzeyyen hanım sayesinde Bulgaristan’ın karşılayacağını bildirdi.
Müzeyyen hanım, kilisenin çıkarılacak rölöveler doğrultusunda planı çizilerek,  Bulgar hükümeti tarafından yapılacağını, geçmişte Kırk kilise adını taşıyan Kırklareli için bu kilisenin  önemli bir turizm aracı olacağını belirti ve hem dini, hem de  tarihsel değeri açısından Hıristiyan toplumlar tarafından ziyaret edileceğini söyledi.
Kırklareli’de uzun yıllardır yapılan kazıların insanlık tarihini değiştirecek kadar eski olduğunu öğrendiğini de belirten  Baş Konsolos  Müzeyyen  Uzunova; “ Tarih şehri Kırklareli’nin  tanıtımı iyi bir şekilde   yapılırsa, önemli bir turizm kenti olması hiçten bile değil. Belirttiğim üzere bu tanıtımla alakalı bir durum. Tanıtım işi, Kültür Müdürlüğü ve Başkanımıza düşüyor. Başkan Kesimoğlu bu anlamda  çok duyarlı, Kırklareli’ne ciddi katkı sağlayacağından eminim.” dedi.
Başkan Mehmet Kesimoğlu, söz tarihten açılmışken, Yayla Mahallesinde yapılması planlanan Atatürk’ün evi projesinden de bahsetti. Atatürk’ün evi projesi, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev ile bire bir aynı olacak. Atatürk’ün evinde ne varsa  Yayla Mahallesinde yapılacak evde de olacak. Kesimoğlu bunun için Selanik’te bulunan Atatürk’ün silikon heykellerinden üç tanesini şimdiden yaptırmış, hazır etmiş.  Anıt Kabirde ki Atatürk’e ait elbiselerin de  birebir aynılarının dikileceğini belirtti.  Başkan Mehmet Kesimoğlu, Hollanda’da yaşayan Vizeli iş adamı Bülent Türker’in koleksiyonunda  bulunan  Atatürk’e ait silahı da, yapılacak olan Atatürk evine getirmek için Bülent Türker’le görüşeceklerini söyledi.
Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu, yapılacak olan Atatürk evi arsasının önünde bulunan 18 metrelik arsanın  sahibi  ile Belediye olarak bir itilafları bulunduğunu söyledi ve konunun yargıda olduğunu, yerin istimlak edilerek inşaata başlanacağını anlattı. 


28 Haziran 2016 Salı

KIRKLARELİ’DE RAMAZANI YAŞATANLAR!

Kırklareli Günlüğü
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com
Hiç kuşkusuz üç aylar ve onların içinde de özellikle Ramazan-ı şerif ayı toplumda yaygın bir harekete, berekete ve genel bir güzelleşmeye vesile olur. Topluca ve toplumca daha büyük oranda yaşanmaya çalışılan İslâm, günlük hayatımıza adeta bir bahar havası gibi gözle görülür olumluluklar ve güzellikler kazandırır.
Son günlerine yaklaştığımız Rahmet mağfiret ve bereket mevsimi Ramazan ayında,  Kırklareli’nin durumuna baktığımız vakit, nice varlıklı insanların mevcudiyetini  biliyoruz. Bu varlıklı insanlardan bir kısmının zaman zaman iftar sofraları kurduğuna da tanık oluyoruz.  Ancak bu iftar sofralarının bir çoğunun;  körler, sağırlar bir birini ağırlar tarzında olduğunu da görüyor ve bu sofralarda  yoksullara pek rastlayamıyoruz.  
Kırklareli’de Ramazan ayının her günü; Kurum olarak  Belediye Başkanlığı, özel sektör olarak da sadece Nişikli Turizm İşletmesinin   halkı iftar sofralarında buluşturduğunu bende halkımız da biliyor. Hem de bu sofralarda; körler, sağırlar birbirini ağırlamıyor. Yoksullar ağırlanıyor…
Kırklareli Belediye Başkanlığı her yıl  kurduğu mükellef  iftar sofralarına, tüm mahalle sakinlerini sırayla ve kendi araçlarıyla, evlerinden almak suretiyle  götürüyor, onlara iftar ettirerek hem Allah’ın, hem de kulun rızasını kazanıyorlar.
Özel sektörde ise merhum Nurettin Nişikli’nin uzun yıllar önce başlattığı geleneksel iftar sofraları kardeşleri tarafından devam ettiriliyor ve Ramazan ayının bir gecesi atlanmadan yoksullara 30 gün mükellef sofralar kurularak iftar etmeleri sağlanıyor.
 Kırklareli’de Nişikli Turizm İşletmesinin yaptığını yapacak güçte başka şirketler yok mu?  Onlar neden 30 gün süren bu  Rahmet ve Bereket ayında bir yada iki iftar sofrası kuruyor ve kurduğu sofralarda da varlıklı insanları bir araya getirerek ağırlıyorlar? Şimdi bunu sorunca kızarsınız, hatta karşı savunmaya geçip, bizde yaptık, yapıyoruz işte, başka hayırlarda yapıyoruz sen nereden bileceksin. Diyorsunuz  değil mi? Evet sizleri  duyar gibi oluyorum da, ameller niyete göredir. Samimi olun.  Mutlaka Allah bilir ama musalla taşında bile kula şahitlik eden kuldur. Öyle olmasaydı; Merhumu/Merhumeyi  nasıl bilirdiniz? Diye sorarlarmıydı hiç insana? Sormazlardı değil mi?
Rasülüllah (SAV)  efendimiz Şaban ayının son günü bir hutbesinde  şöyle buyurdu:   
    Bu ay; Rahmet, Mağfiret ve Bereket ayıdır. Müminin rızkının arttığı bir aydır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman’ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır.”
Rasülüllah (SAV) efendimizin  hutbesinde yer verdiği bu sözler üzerine Ashab-ı Kiram şöyle dediler: “Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değiliz.” Bunun üzerine Rasül-i Ekrem (SAV): “Allah Teâlâ bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir.”

AYIP ETTİN TRT!


 YazıYORUM
Mert SATILMIŞ

TRT Spor kanalı, Türkiye-İspanya maçı öncesinde Milli Takımımız hakkında hazırladığı tanıtım videosunda Trakya’nın Türkiye’ye ait olmadığını gösteren bir haritayı yayınladı.
Hepiniz “Nasıl ya? Ne alaka?” diyorsunuz biliyorum.
Az bile diyorsunuz aslında.
Bu ne saçmalık?
Bu ne cesaret?
Bu ne dikkatsizlik?
Bizler yıllardır bu ülkenin birlik, beraberlik ve huzuru için elimizden gelenin fazlasını yapmadık mı?
Uluslar arası kamuoyunda, Türkiye’nin yüz akı olmadık mı?
Bizler yıllardır, bu ülkenin aydınlık yanı olmadık mı?
Bu ülkenin gülen yüzü, bu ülkenin üreten kesimi, bu ülkenin aydın topluluğu değil miyiz?
Eğer inkâr eden olursa, kapı gibi istatistikler mevcut.
Tarımda, yenilikte, çağdaşlıkta, okuma oranında, başarı oranında ve uluslar arası medya da çıkan haber sayısında ipi göğüsleyen her zaman Trakya olmuştur.
Ama anlayabiliyorum böyle bir hatanın neden yapıldığını.
Sosyal medyada da sıkça dile getirilen bir ihtimal var; Bu bir algı operasyonudur.
Seçimden sonra ekrana gelen haritada her yer turuncu iken, kırmızıyı yıllardır o ekranda göstermeye inatla ve inançla devam eden Trakya Bölgesi için oluşturulan bir algı operasyonudur.
Geçtiğimiz dönemde de iktidara yakınlığı ile bilinen tüm gazeteler “Trakya Türkiye’den önce AB’ye girecek!” şeklinde manşet atmıştı.
Bunun anlamı nedir biliyor musunuz?
Bunun anlamı; Bilinçli ötekileştirmedir.
TRT’nin iktidar yanlısı yayın politikası mahkemelere dahi taşınmıştı.
Aslında bu düşüncelere sahip olmamızın da başlıca sebebi budur.
Devlete ait bir kanal, yıllardır faturalarda “TRT katkı payı” diye vatandaşa ödettirilen paralarla palazlanmış bir kanal nasıl olurda “kendinden olmayanı yok saymak” gibi bir tutum sergileyebilir?
Ve bu tutum neticesinde nasıl olurda Trakya gibi Türkiye için her yönden önemli bir bölgeyi “haritadan silmek” gibi bir hataya düşebilirler?
Tüm bu olanlara mantığım da vicdanım da el vermiyor.
Biz yıllardır “Trakya Cumhuriyeti” diye bir söylemde bulunan hemşerilerimizi bile sert bir dille uyarıyoruz.
Trakya Cumhuriyeti, tehlikeli bir söylemdir.
Bizim bağlı olduğumuz, gönül verdiğimiz tek Cumhuriyet; Temelleri Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan ve onun öncülüğünde yetişen aydın nesil ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Biz ne bir başka yönetim şeklinin, ne de başka bir devletin parçası olamayacak kadar Türk’üz.
Birçoğumuz Bulgaristan ve Romanya göçmeni olsak da yıllardır Türk kimliğimizi göğsümüzü gererek taşıdık.
Bunu irdelemeye ya da inkâr etmeye kimsenin hakkı da, sıfatı da yoktur.
Sinirliyiz, kırgınız, şaşkınız…
Ancak şunu açık yüreklilikle söylüyorum;
Bakın Trakya insanı, başka yörenin insanına benzemez.
Hele sakın ama sakın bizi kendinizle karıştırmayın efendiler.
Çünkü; Bir başkadır Trakyalının vatan sevdası.


Türkiye Haritasında Trakya Yok!


Faruk Ceylan – Özel Haber
TRT Spor kanalı, Türkiye-İspanya maçı öncesinde Milli Takımımız hakkında hazırladığı tanıtım videosunda Trakya’yı Türkiye sınırlarında  göstermeyen bir haritayı yayınladı. Yayınlanan harita sosyal medya da ciddi şekilde tartışma yaratırken, TRT televizyonuna, yurdun dört bir yanından ağır  dille eleştiriler geldi.
Tanıtım videosunda TRT Spor muhabiri,  milli takımızın  İspanya maçını  oynayacağı Nice Stadyumunda yer alan spor müzesi hakkında çeşitli bilgiler de  verdi. Trakya’nın Türkiye  sınırlarında gösterilmemesi Trakya ile birlikte Trakyalı olmayanlarında  tepkisini aldı.
TRT sporun  haberinden sonra, sosyal medya deyim yerindeyse tepki anlamında patladı. Büyük infial yaşandı ve   yayını yapan kuruluşa lanetler yağdı.  TRT televizyonuna  telefonla ulaşan, sosyal medyadan hakaret boyutunda  tepki verenlerin sayısının   büyümesinden  sonra  haber TRT Spor’un internet sitesinden erişime kapatıldı.
Türkiye haritasında Trakya’yı   fark edemeyen, ya da  bu şekilde yayınlamakta sakınca görmeyen TRT televizyonunun internet sitesinden alınan haritayı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyor ve takdiri de sizlere bırakıyoruz.


“Sanat" en büyük "Devrim"dir

Fedai Kavrık

 Sanat: Bir duyguyu yaşayan insanın o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarması olayıdır. Güzeli daha iyi gören, anlayan ve onu kendi görüş ve duygusuna göre ifade edebilen ender insanlara da "Sanatkar" veya Sanatçı denir.
Ben şahsen "Sanatçı olunmaz, doğulur." tezini savunanlardanım. Çünkü ben sanatın hangi dalı olursa olsun ona karşı doğuştan gelen bir yetenek ve yatkınlık yoksa sadece eğitim alarak asla bir sanatçı olunamayacağına inananlardanım.
Diğer meslek gruplarında eğitim alarak belki çok başarılı olunabilir ama sanat apayrı bir şey. Ne kadar eğitim alınırsa alınsın doğuştan bir yeteneğin yoksa nafile. Yüce Yaradan bizleri yaratırken bizleri bazı yeteneklerle  donatıyor; kimi çok güzel bir sese sahip olup sesiyle herkesi kendine hayran bırakırken, kimi çok güzel şiirler yazıp gönüllere hitap ediyor kimi de yaptığı resimlerle herkesi büyülüyor.
Bu doğuştan gelen yeteneklerini eğitim de alarak geliştirenler sanatının zirvesinde hoca ve ya üstad olarak akademik bir ünvan kazanıyor. Sadece eğitim alarak belli bir seviyeye gelen ama bence tam anlamıyla sanatçı olarak adlandıramayacağım sözde sanatçıların yanı sıra bir de hiç eğitim almayan fakat Allah vergisi yetenekleriyle Dünyayı kendine hayran bırakmış bir çok ünlü sanatçı vardır. Örneğin; Sağırlığı döneminde bestelediği ve hala günümüzde de Avrupa Birliği marşı olarak çalınan 9. Senfonisiyle tanıdığımız ünlü Alman bestekar Ludvig Van Beethoven gibi. Ya da hepimizin tanıdığı Halk Ozanımız Aşık Veysel Şakıroğlu gibi...
Söylediklerim kesinlikle yanlış anlaşılmasın; Eğitim tabi ki de önemli ama o maya yoksa sadece eğitimle de sanatçı olunmuyor. Günümüzde yeteneği var mı, yok mu? diye bakılmaksızın malesef birçok klşi özel dersler aldırarak ya oğlunu ya da kızını sanatçı yapmaya çalışıyor! Bu sadece sanat dünyasında değil birçok meslek grubunda da böyle! Biz olaya sanat açından değerlendirmeye devam edelim. Sanat kavramının içi o kadar boşaltıldı ki artık yeteneğe bakılmıyor, hangi sanatçının oğlu ya da kızı olduğuna bakılıyor! Babası ya da annesi iyi bir sanatçıysa kızınının ya da oğlunun da öyle olacağı sanılıyor. Sonra da ortaya böyle zorlama sanatçıların gürültü kirliliği çıkıyor! Bakalım bu yanlışlıktan ne zaman dönülecek ve gerçek anlamda sanatçılar ne zaman yetişecek?
Sanatçıların içinde bulundukları toplumların gelişmesindeki payı oldukça büyüktür. Avrupa bugün daha modern ve çağdaş bir yapıya sahipse bunun temelleri 15. Y.Y da ortaya çıkan Rönesans döneminde atılmıştır. Leanardo Da Vinci, Michalengela, Raffeella, Sanzio, Gentile Bellini, Adrea Solari, Giato, Titian, Sandro Botiçelli, Donatello, Lorenzo, Pisanello, Montaigne, Calven, Rabelais, Pierre Lesco, Rambrant, Kopernik gibi sanatçı ve düşünürler döneme ışık tutarak toplumda öncü bir rol üstlenmiş, edebiyat, sanat ve bilim alanında ürettikleri eserlerle Avrupa' yı orta cağ karanlığından kurtararak aydınlığa çıkarmışlardır. Bunları neden anlatıyorum? Anlatıyorum çünkü bizim de toplum olarak bir rönesansa ihtiyacımız var; her şeyden önce bu rönesansı gerçekleştirecek gerçek anlamdaki sanatçılara ihtiyacımız var. Maalesef son zamanlarda sanata karşı ilginin bir hayli azaldığını gözlemliyorum. Sanata karşı ilgi neredeyse yok gibi. Özellikle de gençlerin ilgisi hiç yok! Evet herkesin kendisine göre farklı bir öncelik konusu vardır. Belki sanata gelene kadar ilk önce onlar için iş bulma ve geleceklerini güvence altına alma kaygısı vardır ve bu düşünce sanatın önüne geçiyordur. Aslında onlara da hak vermemek elde değil. Günümüz şartları oldukça ağır. Belki bu hayat mücadelesi içerisindeki koşuşturmadan sıra bir türlü ona gelmiyordur. Ne yazık ki büyük bir kesimin sosyal hayatı farkında olmadan ellerinden alınmış durumda. Herkes düşmüş ekmek peşine; işten eve, evden işe...
Bazılarınızın ee ama zamanın şartları bunu gerektiriyor dediğini duyar gibiyim. Hayır bence hiç de öyle değil! Bence zamanın şartlarıyla alakası yok bunun, bence birileri böyle olmasını istiyor. Bence birileri bilerek insanları sanattan uzaklaştırıyor ve köleleştiriyor. Çünkü onlara göre sanat her şeyden çok daha tehlikeli. Onlar da çok iyi biliyorlar ki insanlar sanata yönelirlerse daha eğitimli, medeni ve daha kültürlü olacaklar. Cahil, eğitimsiz ve kültürsüz insanları yönetmek varken niye eğitimli, kültürlü ve sorgulayan insanla uğraşsınlar ki! Aslında bütün mesele bu…
 İşte sanat sırf bu yüzden bazılarına göre bir kabustan farksız. Bu nedenle bu ve buna benzer duşüncede ki zihniyeti yıkmamız gerekiyor. Uzun lafın kısası bizim de Avrupa' da yaşanan Rönesans hareketlerine benzer bir harekete ihtiyacımız var. Bunu gerçekleştirecek sanatçılara, bu sanatçıları yetiştirecek, sahip çıkıp destekleyecek vizyon sahibi yöneticilere ihtiyacımız var. Yani köklü bir değişime ihtiyacı var bu toplumun. Bu değişime bence küçük yaştaki çocuklarımıza sanatı sevdirerek ve onları teşvik ederek başlamalıyız. Çünkü onlar bizim geleceğimiz ve yetiştirdiğimiz her çocuk bizim geleceğimizin teminatı. Onların bu yaşlarda sanatı severek büyümeleri daha aydınlık ve çağdaş yarınlar olacak  demektir.



İş, okulları doldurmak değil, mezun olanları işsiz bırakmamaktır!


Selda Semiha Kurtoğlu
Bir KPSS sınavının daha sonuna geldik. Peki ne bekliyorduk ne umduk, ne bulduk? Ben de bir çok aday gibi KPSS sınavına girdim. Girerken de çıkarken de gözlemlediğim tüm ayrıntıları size aktarmak,sizi bilgilendirmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi KPSS yılda bir kez yapılıyor. Fakat farklı oturumlar aracılığı ile. Birisi İİBF mezunu olan arkadaşlarımız için, diğeri de öğretmenlik atamaları için. Öğretmenlik atamalarına ek olarak da eğitim bilimleri denilen bir sınava daha girmemiz gerekiyor.
Sınava ben de girmiştim. Girmeden önce gözlemlemelerimde herkes çok tedirgin,çok heyecanlı ve kaygılıydı. Aslında altı üstü bir sınav ama korkuyor insan  işte. Onca sene okuyup, üstüne birde çalışıp .emeklerinin  karşılığını alamamaktan korkuyor herkes. Zaten korkulan başa geliyor çoklukla.  Karşılık mı?  O yok maalesef.
Sorulara  GENEL KÜLTÜR ile GENEL YETENEK sorularından oluşuyor. Aslında sorular fazla zor değil  ama  dikkatli çözülmesi gereken ince sorular. Detaya çok önem veriliyor. Bu sınavda sanırım herkes kendi alanını başarı ile yaptı.  Konuştuğum kişilerin branşlarını sorduğumda herkesin branş derslerinin iyi geçtiğini öğrendim. Durum onu gösteriyor. Peki bu sistem öğretmen olabilmek, memur olabilmek çabası  içinde ki  gençler için adil bir sistem mi? O tartışılır  işte…
Eğitim sorunu ülkemiz sorunlarının hep en  başında gelmektedir. Çünkü  milyonlarca mezun ve  milyonlarca işsiz insan var ülkemizde.  Üstelik eğitimde fırsat eşitliği de yok. Zaten hiçbir zaman da olmadı ki…
Bu sorun çözülmediği sürece ülkede sıkıntı  bitmez. Yetkililerin öncelikli vazifesi toplumda huzur ve refahı sağlamak olmalıdır. Bu da işsizler ordusu yaratarak, insanları üç kuruşa muhtaç bırakarak olmaz.  Aslında mesele sistem meselesidir.Her gelen iktidar Eğitim seviyesine müdahale ettiği için adil bir sistem oturtulabilmiş değildir. Eğitim sorunu kökten çözülmelidir. Eğitimde mutlaka fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Gelen hükümetler de  bu sistemi değiştirmeden devam ettirmelidir
Bu sınavlar milyonlarca gencin hayatını sınamaktadır. Hem de 2 saatlik zaman dilimi   içinde…  Öncelikle eğitim anlayışı ve sistemin değişmesi gerekmektedir. Birde üniversiteler ihtiyaç kadar mezun vermelidir. Milyonları üniversitelere doldurup, mezun etmek sonra onlara istihdam sağlamak yerine eve göndermek iş değildir. Bu sistem  işsizler ordusu yaratmaktan başka bir şey değildir.
Üniversiteleri doldurduk, mezun ettik.  Tamam oldu bitti. Her şey çok güzel öyle değil mi?  Peki  sonra? Sonrası ne olacak Çay bahçeleri ve  lokantalar üniversite diplomalı garson ve bulaşıkçılarla dolacak, garsonluk ve bulaşıkçılık işini yapamayan ne yapacak? Onlarda bir taşeronun yanında vasıfsız işçi olarak çalışabilmek için iktidar partisinde torpil arayacak. Hem de üç kuruş maaşa.

 Üniversitelerden mezun olmuş ve olacaklara kolay gelsin…

27 Haziran 2016 Pazartesi

LÜLEBURGAZSPOR İÇİN TARİHİ KARAR!


 Tribün
Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com
Bölgesel Amatör Lig’de mücadele edecek olan  Yıldırımspor isim değiştirip Lüleburgazspor ile birleşti. Yeni oluşum, Lüleburgaz 1967’nin ilk görüşmeleri eski Lüleburgazsporlu futbolcular, taraftarlar ve iki  kulüp yöneticilerini bir araya getirdi. 
Yıldırımspor Kulüp Başkanı Erdinç Yılmaz Kalaycıoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen iftar yemeğiyle toplanan  spor adamları birleşme konusunda herkesin   fikrini aldı.
Toplantıdan sonra konuşan Lüleburgazspor Başkanı  Şenol Turan, Lüleburgazspor’un 2 Milyon lira  bir borcu bulunduğunu, bu borç üzerine bir gelecek inşa etmelerinin çok zor olduğunu söyledi.
Başkan Turan, bu nedenle Yıldırımspor ile birleşip yeni ismiyle Lüleburgaz 1967 takımını oluşturmak istediklerini, kulüp bazında iki tarafın da büyük ölçüde anlaştığını dile getirdi.
Görüşmelerde eski Lüleburgazspor oyuncu ve yöneticilerinin de fikri alındı. 
Herkes birleşme konusunu olumlu bularak, Lüleburgazspor kulübünün kapanmamasını, amatör olarak faaliyetine devam edip pilot takım olmasını istedi. Toplantıya katılanlar  bu konuda  itirazsız hem fikir oldu.
 Yıldırımspor Kulüp Başkanı Erdinç Yılmaz Kalaycıoğlu, isim değişikliği ile Lüleburgaz 1967 olarak faaliyete geçecek olan  takımın sıfır borç ile liglere katılacağını ve prestij kaybı yaşanmayacağını, birlikten de güç doğacağını söyledi.
Bu birleşmenin her iki tarafa da yarayacağını söyleyen Kalaycıoğlu, Lüleburgazspor’un  da kapanmayacağını, alt yapıyla liglere devam edeceğini belirtti.
.Toplantı sonrası açıklamada bulunan Lüleburgazspor  Kulüp Başkanı Şenol Turan, göreve geldikleri  günden itibaren borçsuz ve başarılı bir Lüleburgazspor için çok çalıştıklarını, maddi destek bulamadıkları için bu hedefi gerçekleştiremediklerini söyledi.
Başkan Şenol Turan, Lüleburgaz 1967 Kulübünün  forma renklerinin de yeşil kırmızı olacağını, bu kulübün Lüleburgazspor’un devamı niteliği taşıyacağını belirtti.
 Başkan Turan, Lüleburgazspor’un amatör olarak  maçlarına devam edeceğini Kulübün kapatılmayacağını da teyit etti.
Yeni kurulacak Kulüp  Lüleburgaz şehrini temsilen Lüleburgaz 1967 adı altında BAL liginde mücadele etmeyi ve Başkanlığını Yıldırımspor’un Başkanı olan Erdinç Kalaycıoğlu’nun yapacağını da sözlerine ekledi.
Tarihi  bir kararla birleşerek, Lüleburgaz 1967 takımını oluşturan yöneticilere yeni sezonda başarılar diliyorum. İnşaallah BAL liginde Kırklareli’ni en iyi şekilde temsil eder ve gelecekte profesyonel liglere  yükselirler. Hayırlı olsun.




Haydar Meriç Dosyası 5 Yıl Sonra Yeniden Açıldı


2011 Yılında  Faili Meçhul bir Cinayete kurban giden Haydar Meriç’in, 1964-1965 yıllarında  Kırklareli Kapan caminde  vaizlik yapan  Fetullah Gülen hakkında canlı tanıklarla konuştuğu ve bu konuşmaları Gülen’le ilgili yazdığı kitabında yayınlayacağını duyurmasından  sonra Parelel yapı tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor.

Haydar Meriç'in  gizemli şekilde öldürülmesinden sonra
cenazesine az sayıda seveni katılmıştı

Faruk CEYLAN
2011 Yılında Kıyıköy Limanından yabancı bir tekneye bindirilerek kaçırıldığı iddia edilen Kırklarelili emekli öğretmen, gazeteci Haydar Meriç'in domuz bağı yapılmış cesedi 20 gün sonra denizde bulunmuş ve Haydar Meriç cinayeti faili meçhul cinayetler arasında yerini almıştı.  Tayip Erdoğan'ın Başbakanlık döneminde Fetullah Gülen’i  kastederek ;  “Bunlar faili meçhule bile bulaştı” dediği ve  Haydar Meriç cinayetini işaret ettiği bazı basın kuruluşları tarafından iddia edildi.
 Haber, Kırklareli’nin en çok okunan haber sitesi Kırklareli Haberci’de; 19 Haziran 2011 tarihinde yayınlanmış ve cinayet  Kentte büyük infial yaratmıştı.
Haydar Meriç cinayet ile ilgili son iki yıldır soruşturma yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu, operasyon için düğmeye bastı. Gazeteci Meriç'in öldürülmesiyle ilgili olarak o dönem  Kırklareli Emniyetinde  görevli olan 41 polis hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Savcılığın talimatıyla polis  22 ilde operasyon yaptı ve 30 kişiyi gözaltına aldı.
Haydar Meriç'in öldürülmeden önce
 Kırklareli Haberci tarafından 
çekilen son fotoğrafı 
Aralarında ünlü istihbaratçılarında  bulunduğu yakalama kararındaki   şüpheliler "silahlı terör örgütüne üye olmak", "haberleşmenin gizliliğini ihlal", "kişisel verilerin hukuka aykırı elde edilmesi", "görevi kötüye kullanma" ve "tehdit"le suçlanıyorlar. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ofisi ve evine böcek koyan ekipte yer alan ve hakkında açılan dava kapsamında her yerde aranan  bir şüpheli de arananlar listesinde yer alıyor.
Haydar Meriç cinayeti, Parelel yapıyla verilen mücadelenin boyutunu değiştirecek gelişme olarak niteleniyor. Parelel yapı içinde oldukları iddia edilen polislerin, Fetullah Gülen hakkında kitap yazan Haydar Meriç’i kaçırarak öldürdükleri suçlaması yöneltiliyor.
İddianameye göre, Haydar Meriç söz konusu kitap hazırlığına girince parelel polisler tarafından dinlemeye alınmış. Özel bir ekip kitabı ele geçirmek için çalışma yürütmüş.  Haydar Meriç öldürüldükten sonra da deliller karartılmış.

 Haydar Meriç’in, 1964-1965 yıllarında  Kırklareli kapan camiinde  vaizlik yapan  Fetullah
Haydar Hoca ile ilgili 2011 Yılı Kırklareli Haberci
Haberi
Gülen hakkında canlı tanıklarla konuştuğu,tanıkların Gülen’le ilgili çarpıcı  ifadelerine kitabında yer vereceğini  içkili bir ortamda söylemesinden sonra
 Kıyıköy Limanı'ndan yabancı bir tekneye bindirilerek kaçırıldığı ve domuz bağı yapılarak öldürüldüğü  de iddialar arasında. haberi

26 Haziran 2016 Pazar

Mekanın Cennet olsun Arif kardeşim

Faruk CEYLAN
farukceylan39@gmail.com
Kırklareli Günlüğü

TSD Kırklareli Şube Başkanı İrfan Özeklioğlu, Başkanlığı Arif Uzunoğlu’na devrettiği gün; “Abi çok koştum yoruldum. Artık aday olmayacağım  ve Başkanlığı pırıl bir kardeşimize devredeceğim.” demişti.  Arif Uzunoğlu’nu ilk Başkan olduğu gün tanıdım. Dostluğumuz son güne kadar devam etti.
Engelli vatandaşlarımız için nasıl büyük bir gayretle mücadele ettiğine bire bir şahit oldum. İl içinde ve  İl dışında ki hak arama çalışmalarını gördüm. Asansör bulunmayan binaların dördüncü, beşinci katlarındaki toplantılara katılabilmek için nasıl  arkadaşlarının kucağında toplantı salonuna çıktığını ve engelli üyelerin haklarını nasıl aradığına da tanığı oldum. Onun bu mücadelesinde hep yanında olmaya çalıştım beklide o mücadeleleri  yüzlerce defa gazetemizde  kaleme aldım. Hiçbir zorluk ve olumsuzluk  Arif kardeşimin gülen yüzündeki o  tebessümü eksik ettiremedi. Onun tek derdi, kendi gibi engellili olan vatandaşlarımızın haklarını savunmak, kazanımlarını arttırmaktı.
İstisnasız herkesin büyük sevgisini kazanan Arif Başkan vakitsiz aramızdan ayrıldı. Onun ayrılışı binlerce Kırklareliliyi üzdü. Bende onun acısını ziyadesi ile duyan, aramızdan ayrılışına hala inanamayanlardanım ama taktiri ilahi maalesef elden bir şey gelmiyor…
İnsan, dünyanın tek gerçeğinin ölüm olduğunu sevdiklerini kaybedince  anlıyor işte. Arif kardeşimin daha yapacak çok işi vardı, ölüm gerçeği ona vakitsiz geldi. Bundan sonra onun için yapacağımız tek şey var o da Cenab-ı Allah’tan mağfiret  dileyerek dua etmek ve onu unutmamaktır. Yapılan güzel şeyleri devam ettirmek ve yaşatmaktır.
Arif kardeşimize Allah’tan rahmet, eşine, kızına ailesine ve sevenlerine  sabırlar diliyorum. Ruhu şad, mekanı Cennet olsun İnşaallah

EDEP BAHÇELİ BEY!

Devlet bey muhalif gurup ta yer alan  MHP Genel Başkan adaylarına, noter kanalıyla kendisini istemediklerini tescilleten delegelere,  Meral Akşener’in yanında oldukları için görevden aldırdığı  MHP İl ve İlçe Başkanlarına, sen başarısızsın, MHP’yi tamamen bitirmeden git diyen milyonlarca ülkücüye demedik laf göndermedik lanet bırakmıyor, hakarete varan sözler söylüyor.  Bahçeli bey, tüzük Kurultay’ında kaybederek boyunun ölçüsünü aldığı halde kabullenemiyor ve  hala aynı üslupla taarruz ediyor. Kimsede Allah  aşkına yeter Devlet bey,  frene basın artık, çarptığınız duvarlar yetmedi mi? Demiyor. Bence iyi yapmıyorlar.

 Oysa  Devlet Bahçeli’ye karşı muhalefete  geçen hiçbir  MHP Genel Başkan adayı, hiçbir MHP delegesi, sırf muhalif oldukları için  görevden aldığı  İl ve İlçe  Başkanları ve hiçbir ülkücü  kendisine karşı saygısızlık yapmıyor. Aksine Devlet beyin adı geçen konuşmalarında kelimelerini özenle seçerek üsluplarına çok dikkat ediyorlar. Edeple, saygıyla konuşuyorlar. Ne kadar güzel değil mi?  Tam da beklediğimiz  Türk terbiyesi. İnşaallah bu erdemli davranışlarının karşılığını bulurlar. Çünkü bunu fazlasıyla hak ediyorlar. Bu karşılığı Sayın Bahçeli beyden bulamasalar bile yüce Türk Millet’inden bulacakları kesin…